Benim saygı skalamda, bir müzik gurubunda hep bas gitaristler, futboldaysa kaleciler en büyük yeri kaplarlar. Bu iki katagorinin ortak özelliği; belirli kalabalık zümrelerin, arkadaki dikkat çekmeyen, kalender olanlarıdır, bu adamlar.
Özellikle kaleciliğin, küçüklükten gelen bir yanlış anlaşılmışlığıyla başlar, bu zümrenin “saygı değer” hitabını alması. Mahalle maçlarında koşamayan, en kötü oynayan veya yaşı küçük olan veletler kaleye geçirilirler. Şayet, öyle bir “kötü” oyuncu yoksa, her gol yendiğinde kaleci değişir, hatta sırf kaleden çıkmak için kasten gol yiyen zat-ı sıfırın altında muhteremlerin bile görüldüğü vaki olmuştur. Öte yandan, iş profesyonel futbol’a gelince kaleciler takımın arkasını toplayan, en güveniliri, genel olarak en olgunudur. Hep rakip takım atak yaparken, yüzü onlara dönüktür, ataklara göğüs gererler. Kendi takımı atak yaparken ise, onları uğurlayıp, arkarından su döküp, el sallarlar. Takımının yediği her gol onların üzerine binen ruh yükü olurken, kendi takımı sayı attığında ne ona teşekkür eden olur, ne de adı anılır taraftarlarca. Kendi takımının sayısına sahanın öbür ucunda tek başına sevinen kalender adamlardır kaleciler. Forması bile farklıdır. Diğer 10 oyuncu bir örnek giyerken, onlar farklı formalar giyerler. Bu farklılıklarına rağmen takım oyuncusu olmayı becerirler, “ben marjinalim, siz sefil sıradan oyuncularla aynı kıyafeti giymem” havalarına girmezler, onlar gibi davranıp takımın bir parçası olmayı başarabilirler. Sokak futboluyla, profesyonel futbol arasındaki bu değerlilik farkı, kalecilerin saygıya faizi ile şayan adamlar olmlarını sağlar.
Nerede, küçük yaşta kaleciliğe başlayıp, usanmadan, karizma derdine düşmeden, büyüyüp profesyonel kaleci olabilmiş birisi varsa, orada süper bir insan vardır.
Cláudio André Mergen Taffarel
0 yorum:
Yorum Gönder