12 Mayıs 2010 Çarşamba

çay bir özge candır


Benim nazarımda şu açıktır ki: “Çay, kahveyi döver…”. Bu fikrimde ne kahvenin asabiyet yapıp ağız tadını bozmasının, ne de çayın rahatlatıcı, mayıştırıcı etkisi ile ağızda bıraktığı hoş tadın bir alakası yoktur. Benim ki tamamen “duygusal”.
            Duygusallık derken, kültürel durumlarından doğan en direkt serbest vuruşla söylüyorum bunu. Her kim ki; misafirlerini ‘kahve’ye davet ederse: “sadece yarım saat konuşalım, yorma beni, az dur sonra git!” demiş olur zira kahve, üst üste en fazla 2 bardak içilebilir (onlar da psikopat içicilerdir.), süresi takriben yarım saat sürer, verdiği mesaj açıktır. Buna karşın, çayda semaver veya demlik kültürü vardır (sallama çayları kuru fasülyeden sayıp, top bile atmıyorum, bu böyle biline.) Her kim ki; misafirlerini ‘çay’a davet ederse: “gel ne olursan ol yine gel. Gel saatlerce gitme ‘muhabbet’ edelim uzuuun uzuuun.” demiş olur.
Bu konuyla ilgili “kahve ile sohbet, çay ile muhabbet edilir” mottasını faizi ile çok severim. Konusunu güzelliklerden alan sohbetin olduğu yerde, muhabbet, muhabbetin olduğu yerde, muhabbetin kalbi ve resmi içecek sponsoru olan çay vardır.
Ayrıca çay saftır, şeffaftır, içi dışı birdir, açık sözlüdür, ince belli cam bardakta, görerek içilir. Kahve ise biraz hindir, ketumdur, içten pazarlıklıdır, porselen kupa bardakda veya fincanda görmeden içilir.
Ve çok sevdiğim bir diğer mottamla ilk yazımı sonlandırıyorum: “hem çay olduk, hem çayhane, hemdemliğimiz baki olsun ki; kıvamımız olsun şahane.”

0 yorum:

Yorum Gönder