21 Aralık 2010 Salı

kıymetlilerimiz görleşkesi

Adab-ı Haşerat blogu "Kıymetlilerimiz görleşkesi", kıymet verdiğimiz bazı görselleri kullanarak bir manifesto koyma çalışmasıdır.
UYAN

Görleşke:MelihTuğtağ
AYRINTILAR MÜHİMDİR

Görleşke kavramının ne olduğuna dair eski bir yazım için bkz: Görleşke Nedir?
"kıymetlilerimiz görleşkesi" Devamını oku

14 Aralık 2010 Salı

O'nunla aramızdaki farklar


Aşağıda okuyacağınız yazı benim muhterem dostum, kardeşim, ahretliğim ve bu blogun insandan kaçan hümanist takma isimi ile yazarı olan Bilal Habeş ile benim aramdaki farkları konu alacaktır. Aslında, burada geçecek olan “ben” ve “o”ların hepsi, belki de “sen” ve başka bir “o”dur yani bu yazı bizim üzerimizden genel bir dostluk bakışıdır.
O, fiziken noktadır. Ben ise virgül.
Onun sözleri hep noktadır, söyler ve cümleyi bitirir. Benim sözlerim ise hep virgüldür, sakız gibi uzadıkça uzar.
O, bir ortamda ki kadıdır. Ben ise soytarı.
O, asosyaldir. Ben ise onun sosyallik istihkakını bile yiyebilen bir sosyal oburum.
O, yalnız başına bir çatı katında gayet mutludur. Ben ise şimdiki zamanlı ve gelecek zamanlı bütün fiillerde yalnız kalmaktan korktuğum için ancak kalabalıkda huzurlu olabilirim.
O, çayı tek şekerle içer, orada bile yalnızdır. Ben ise konu çayken bile tekilliğe dayanamam, 2 şeker atarım.
O, müslümcüdür. Ben ise gayri müslümcü.
O, ihtiyacı olan şeyi aramayı sever, katkılara kapalıdır. Benim için ise mühim olan ulaşmaktır. Nasıl elde ettiğimi önemsemem.
O, kitapçıya gider raflardan kitap seçer alır. Ben ise kitapçılara giderim raflardan kitap seçerim, sonra gidip onun rafından alırım o kitapları.
O, buluşmadan önce telefonla araştığımızda, konuşmaya başlarsa “ne istiyorsun? ne getireyim?” veya “şunu getiriyorum haberin olsun” der. Ben ise, eğer konuşmaya ilk başlarsam “naber? nasılsın?” derim.
O, benim aklımda tutamadığım isimlerimdir. Ben ise onun yapamadığı hesaplarıyım.
O, sözel kafalıdır ama ağzı söz yapmaz, suskundur. Ben ise sayısal kafalıyımdır ama ağzım hep söz örer, gevezeyimdir.
O, gaddardır, insanları rahatça hayatından silebilir. Ben ise pragmatisttim elbet lazım olurlar diye el altında tutarım.
O, nargileyi her defasında yakar. Ben ise hep geri açarım.
O, evveldir. Ben, ahirim.
Bazı arkadaşlar vardır önce, kardeş olurlar. Sonra, ahiret’e kadar yoldaş olur, ahretlik olurlar. Ahretliğime saygılarımla…
"O'nunla aramızdaki farklar" Devamını oku

9 Aralık 2010 Perşembe

"uyanmak" üzerine

Bilhassa, son zamanlarda dikkatimi çeken bir şey var; uhrevi, tasavvufi eksende en çok dinlediğim 2 eserin, en çok dilime dolanan kısımları ortak bir kavramda buluşuyorlar: “uyanmak”

Ah nice bir uyursun uyanmaz mısın
  Göçtü kervan kaldık dağlar başında
dinle
  
uyan ey gözlerim gafletten uyan
  uyan ey uykusu çok gozlerim uyan
dinle

Uyanmak metafor olarak çok kullanılmış bir kavramdır aslında. Göz uyur, gönül uyur, dost uyur, su uyur, hatta düşman bile uyur ama marifet uyumakta değil uyanmaktadır azizim. Bence bilim adamları yanılıyorlar; insan, düşünen hayvan değildir. İnsan, kalben ve aklen uyanabilen hayvandır.
Uyanmak üzerine bu kadar fikri antrenman yapmamın sebebi muhtemelen, yakın dönemlerdeki şahsi eksikliklerimin, yoksunluklarımın, hissi yoksulluklarımın ve ihmallerimin artmasıdır. Gerçi bunlar, safi bana ait sorunsallar değil. Modern çağın, beşeriyete dayattığı, yağlı ilmeğini bulduğu ilk boğumda sıktığı rutin mağlubiyetler bunlar.
Artık çoğumuz, Sandman’in gözümüze serpiştirdiği uyku tozlarıyla değilde, kardeşi Lucifer’ın is tozlarıyla adeta içsel ölüme uyuyoruz. Uyanmıyor gözlerimiz gafletten, kervanlar göçüyor gönlümüzden, kervanlar dolusu umut ve inanç satıyoruz ellerini ovuşturup kıs kıs gülen mezarcı tüccarlara. Beşer dünyası ruhu hiç gülmeyen, hep uyuyan insanlarla doldu. Bu pencereden bakınca belki de içinizden bir kaçınız, ben uyumakta ısrar ediyorum daha doğrusu uykuda mapus yatıyorum diye hala uyuyordur –atalar asla yanılmaz; hep üzüm, üzüme baka baka kararır-.
Ve yine belki de hepimize şefkatli ve şiddetli bir anne sesi darbesi gerekiyordur “uyan yavrum uyan! Dünyada sabah oldu!”
Benim yüzümden uyuyanlar, hakkınızı helal edin e mi?

Uyanmıyor gözlerim
Hem gafletten, hem sefaletten.
Kervanlar göçüyor gönlümden
Ve sadece arkasından uyuyabiliyorum onların.
Kervanlar dolusu umut,
Kervanlar dolusu inanç satıyorum
Gülümsüz tacirlere.
Aczimi ve fakrimi vuruyor yüzüme.
Uyu diyor nefsim. Uyu!
Ben uyuyorum cennet,
Sen unut beni…
                            MelihTuğtağ
""uyanmak" üzerine" Devamını oku